Atatürk'ün Anıları

Atatürk’ün Cumhuriyet ile İlgili Anısı-

Atatürk’ün Cumhuriyet Konulu Anısı - Cumhuriyet ile İlgili Bir Hatırası 1906’da Atatürk Suriye’de bulunmakta idi. Orada bulurken yanındaki iki yakın arkadaşı Mazhar Müfit Bey ile Halil Bey vardı. Halil Bey Atatürk’ün cumhuriyet konusundaki bir hatırasını bizlere şu şekilde aktarmaktadır. Ya cülusu hümayun veya veladeti hümayun şenlikleri tertip edilmişti. Mustafa Kemal ile birlikte donanmayı seyretmeye çıkmıştık. Aniden kolumu tutarak:

“Halil dedi… Bu millet kendi kurtuluşu için şenlik yapabilir. Nihayet, büyük hizmetler etmiş olan bir adam için şenlik yapabilir, diyelim. Fakat Hanedan için neden donanma yapılsın?… Padişah da kim oluyormuş? Padişahlık da ne demekmiş? Halil bu soruya şu cevabı veriyor:
“Peki, memleketi nasıl idare edeceğiz? Sultan fenadır... Seninle beraberim. Ama o giderse gene bir padişah lazım.”diyecek oldum. Buna fena hâlde kızdı.
“Neden mutlaka padişah fikrine saplanıyorsun Halil?” diye bağırdı. “Cumhuriyet yaparız.”

Kaynak: www.ataturkinkilaplari.com – En Kapsamlı Atatürk Sitesi tarafından muhtelif TC İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Konulu Ders Kitapları ve Çeşitli Belirli Günler ve Haftalar ile İlgili kitaplardan derlenerek oluşturulmuştur.
 

Atatürk’ün Milletine Güveni - Milletine Duyduğu Güven ile İlgili Anısı-

Atatürk’ün Milletine Güven Duyduğu Güven Konulu AnısıToplantıda kendisinden evvel söz söyleyenlerden biri Atatürk’e nereden ilham ve kuvvet aldığını sormuştur. Büyük adam bu soruya millet hizmetinde bulunan insanların ilham kaynakları hakkında, uzunca bir tahlil yaparak cevap verdi... Sonunda karşısındakilere demiştir ki ; '' Efendiler... İlham ve kuvvet kaynağı milletin kendisidir; milletin müşterek arzusu, gerçek teyamülüdür. Varlığımızı, istiklalimizi kurtaran bütün teşebbüs ve hareketler; milletin müşterek fikrinin, arzusunun azminin yüksek tecellisinden başka bir şey değildir.''

Kaynak: İlköğretim Okulları İçin Hazırlanan Türkçe Dersi Öğretmen Kılavuzu
 
 

Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 ile İlgili Anıları (Hatıraları)-

Atatürk’ün Samsun’a Çıktığında Karşılaştığı Umumi Durum ve Manzara ile İlgili Anısı ve Anlattıkları Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa 'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı. Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...

İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul' da. Adana iIi Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da, İtilâl Devletleri'nin uygun bulması ile Yunan ordusuda İzmir'e çıkartılıyor. Bundan başka, memleketin her tarafında Hristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.

Kaynak: Atatürk’ün Büyük Nutku

Atatürk’ün Samsun ile İlgili Anısı 

Atatürk’ün Samsun’da PTT Memuru ile İlgili Anısı Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919′da Samsun’a geldi. Bir süre çalıştıktan sonra kentin postanesine gitti. Görevli bulunan PTT memuru o günü söyle anlatıyor: Hava yağmurlu ve elektrikliydi. O zamanlar paratoner sistemi olmadığı için telleri toprağa vermiştim. Saat gece yarısına yaklaştığı bir anda kapıdaki nöbetçi koşa koşa geldi, bir haber verdi. Mustafa Kemal Paşa geliyor. O sırada, Mustafa Kemal Paşa tek odadan ibaret telgrafhaneye girdi. Ayağa kalktım.
— Buyurun Paşam.
— Derhal Havza ve Amasya ile görüşmem gerekiyor dedi.
— Hava elektrikli, telleri toprağa verdik, sizi görüştüremem!
— Bu, vatanın kurtuluşu ile ilgilidir. Muhakkak görüşeceğim, ya ölürüz, ya vatan kurtulur, dedi. 
Ceketin cebinden ipek mendilini çıkarıp maniplenin üzerine koydu. Benim için telleri devreye sokmaktan başka yapacak bir şey kalmamıştı.
— Sen ölürsen ben de ölürüm dedi.
Elimi bırakması için söylediğim ısrarlı sözlere aldırmadı, elimi uzun süre bırakmadı. Önce Havza’yı aradım. Derhal cevap geldi. Nöbetçi memur, Kemal Paşa’nın adamlarının emir beklediklerini söyledi. Paşa şifreli bir not verdi, yazdım. Gelen şifreli cevaba elimi bırakmadan baktı. Bir kâğıda çabucak şifreli bir şeyler yazdı. Havza’ya iletmemi söyledi. Amasya ile de istediği konuşmayı yaptı, sonra;
«Oh çok şükür, şimdi vatan kurtuldu.» dedi ve maiyetiyle gitti. Birden aptallaşmıştım. Oturduğum yerden kalkamadım. Mustafa Kemal Paşa hayatını ortaya koyan bir kişiydi. Fes kapmaya, mevki elde etmeye gelmiş biri olamazdı. O bir gerçek vatanseverdi, Atatürk’e hayranlığım yağmurlu bir gecede böyle başladı işte…

Kaynak: https://www.yenimakale.com

“Dönmeyeceğiz Çocuk!”

Atatürk’ün Samsun’a Çıkmadan Evvel Yaverine SöyledikleriMayıs 1919, İstanbul-Şişli’deki evde:
-Zatı devletlerinizin yaverleri olarak refakatinize memur edilmem sebebiyle bahtiyarım Paşa Hazretleri!
Paşa hafifçe gülüyor:
-Hadi, diyor, hazırlığa başla, birkaç güne kadar yola çıkıyoruz.
-Çok kalacak mısınız Paşam, yoksa teftişi müteakip dönecek misiniz?
Asrın ve tarihin en büyük iradelerinden biri, büyük ve eşsiz asker, yaverinin gözleri içine bakarak şöyle diyor:
-Hayır, dönmeyeceğiz çocuk! Validene ve kardeşlerine veda et. Dönmeyeceğiz!

Kaynak: Muzaffer Kılıç - Vatan Gazetesi, Sayı: 4486, Atatürk İlâvesi, sayfa:3, 10 Kasım 1953.
 
 

Atatürk’ün 23 Nisan ile İlgili Anısı - TBMM’nin Açılması Anısı-

23 Nisan Günü ile İlgili Atatürk Anısı – TBMM’nin Açılması Anısı – Ulusal Egemenlik Anısı 23 Nisan 1920 tarihinde. TBMM Ankara'da toplanarak millietin iradesine dayalı ulus egemenliğini ilan etmişti. O heyecanlı günü yaşamış olan bir büyüğümüz şunları kaydediyor: “O gün, şimdiki Ulus Meydanında bir tabur piyade sıralanmıştı. Askerlerin arkasında da Ankaralılar toplanmıştı. Saat 14’te birkaç yüz kişilik bir kafile, başlarında Mustafa Kemal olduğu halde Taşhan'a iniyordu. Bu küçük bir gurup insan, yok edilmek istenen bir milleti kurtarmak için bir araya gelmişlerdi. Hepsinin ümidi ise Mustafa Kemal'de idi. TBMM olarak kullanılacak taş binanın pencerelerine ufak tefek bayraklar önceden asılmıştı. Bunun dışında binada başkaca bir olağanüstü durum göze çarpmıyordu. Sağdaki küçük kapıdan, önce Mustafa Kemal, sonra da mebuslar binanın kapsından içeriye girdiler. Bir koridoru geçtikten sonra sağdaki salona doğru ilerlediler. Salonda tahta bir kürsü tam kapının karşısına konmuştu. 

Oturmak için de çevre okullardan getirilen sıralar meclis salonu içine dizilmişti. Salonu ısıtmak için tam orta yere bir soba kurulmuştu. Sobadan eğri büğrü bir kaç boru yükseliyordu. Tavanda da ise eski bir gaz lambası sallanıyordu. Herkes yerine oturunca, Sinop mebusu olan yaşlı bir adam başkanlık kürsüsüne geldi ve Meclisi açtı. Onun bu sırada yaptığı konuşma heyecanla dinlenmişti. TBMM’nin ertesi günkü toplantısında, Mustafa Kemal, Mondros Mütarekesinden itibaren geçen tüm olayları açıkladı. Bundan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin hak ve yetkilerini belirten bir yasa teklifini Meclise sundu. Bunun kabul edilmesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme yetkilerini kazanmış oldu. O günkü toplantıda Mustafa Kemal Birinci Başkan seçilerek TBMM Başkanı oldu.

Kaynak: DOĞANKARDEŞ Dergisi'nden alınmıştır
 

Atatürk’ün Çanakkale Savaşı ile İlgili Anıları-

Atatürk'ün Çanakkale Hakkındaki AnılarıAtatürk’ün Çanakkale Savaşı ile ilgili Anıları, Ulu önder Atatürk’ün Çanakkale savaşlarında yaşamış olduğu olaylara dayanmakta olup söz konusu anılar ve olayların birçoğu daha sonra yine kendi ağzından aktarılmıştır. Bunların en önemlileri ve en çok bilinenleri Çanakkale zaferini kazanmamıza ilişkin söyledikleri, Çanakkale’de kara savaşlarının en yoğun yaşandığı Conkbayırı Muharebeleri ile yine bu muharebelerde yaşanan süngü hücumu ile ilgili olarak aktardıklarıdır. 

Çanakkale Savaşı’nı Kazandıran Yüksek Ruh

Mustafa Kemal Atatürk anlatıyor: 

“Bomba sırtı olayı (14 Mayıs 1915) çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir hadisedir Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak Birinci siperdekilerin hiç birisi kurtulamamacasına hepsi düşüyor İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kuşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor Sarsılma yok Okuma bilenler Kur’anı Kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor Bilmeyenlerse Kelime-i Şehâdet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar Sıcak, cehennem gibi kaynıyor 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngüyle çarpışıyor Ölüyor, öldürüyor İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebriğe değer bir örnektir Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur ”

10 Ağustos Conkbayırı Muharebesi

Ian Hamilton’un Anafartalar Bölgesi’ne açmış olduğu yeni cephenin amacı Kocaçimentepe idi Bunun yanında Kocaçimen’in bir parçası olarak ta Conkbayırı’ydı Albay Mustafa Kemal’in Anafartalar Bölgesi’ndeki başarının Kocaçimen bölgesinin tutulmasını garanti altına almadığı düşüncesi ile bu bölgeyi Anzac ve İngiliz birliklerine kaptırmamak için kuvvetlerini bu zirve bölgesine yerleştirmeyi planlar Bunun üzerine Mustafa Kemal ve Kurmayları Çamlıktekke’den Conkbayırı’na yönelirler ve düşman uçaklarının takibi altında zorlukla 8 Tümen karargahına ulaşırlar.

Anafartalar Grup Komutanı Albay Mustafa Kemal, tümen karargahından almış olduğu bilgiler ışığında 10 Ağustos sabahı saat 04 30’da baskın şeklinde bir taarruza karar verir Conkbayırı’nda ise 8. Tümene bağlı 23. ve 24. Alaylar bulunmaktaydı. Taarruza iştirak edecek iki alay ise daha gelmemişti Bu alaylar ise 28. ve 41. alaylar idi. 

Mustafa Kemal O geceyi 8 Tümen karargâhında geçirir Tümen Komutanı ve Kurmaylarına taarruzun nasıl yapılacağını anlatır Mustafa Kemal’e göre taarruz şu şekilde yapılacaktı “Hücum cephesinde 24 Alay’la bazı perakende erlerden bir avcı hattı vardı Bu hattın düşmana mesafesi azami 20-30 adımdı İhtiyatta bulunan 24 Alay Conkbayırı’na karşı ve yeni gelmekte olan 28 Alay bunun solunda olarak, Şahinsırt’a karşı karanlıkta fevkalade sükunet ve disiplinle, avcı hattının 20-30 adım kadar gerisinde taarruz cephesi boyunca harp safı düzeninde bir vaziyet alacaktı Gecikmiş olan 41 Alay da gelişindeki vaziyete göre kullanılacaktı Düşmana katiyen tüfek ve tabii ki top ateşi yapılmayacaktı Erler süngü takacaklardı Kararlaştırılacak anda harp saf düzenindeki asker hücum yürüyüşüyle düşmana atılacak ve önündeki avcı hattı da ona katılacaktı ”

Bu karar üzerine Mustafa Kemal, 10 Ağustos sabahı yapılacak taarruz için 8 Tümen komutanına alınacak düzen hakkında direktifi verir Bunun üzerine askerler düzenlenir Bütün askerler süngü takmış bir vaziyette siperlerinde beklemekteydi Artık hücum zamanı yaklaşmıştı Albay Mustafa Kemal o anı bizlere şu şekilde anlatır, “Gün doğmak üzereydi Çadırımın önüne çıktım Hücum edecek askeri görüyordum Oradan hücumun yapılmasını bekleyecektim Gecenin karanlık perdesi tamamen kalkmıştı Artık hücum anıydı Saatime baktım Dört buçuğa geliyordu Birkaç dakika sonra ortalık tamamen ağaracak ve düşman askerlerimizi görebilecekti.

Düşmanın piyade, mitralyöz ateşi başlarsa ve kara ve deniz toplarının mermileri bu sıkı düzende duran askerimiz üzerinde bir defa patlarsa, hücumun imkansızlığına şüphe etmiyordum Hemen ileri koştum Tümen Kumandanı’na rastladım O da ve her ikimizin refakatimizde bulunanlar beraber olduğu halde hücum safının önüne geçtik Gayet seri ve kısa bir teftiş yaptım Önünden geçerek yüksek sesle askerlere selam verdim ve dedim ki: “Askerler! Karşımızdaki düşmanı mağlup edeceğimize hiç şüphe yoktur Fakat siz acele etmeyin Evvela ben ileri gideyim Siz, ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birden atılırsınız ” Kumandan ve subaylara da işaretime askerlerin dikkatini çekmelerini emrettim Ondan sonra hücum safının önünde bir yere kadar gidildi ve oradan kırbacımı havaya kaldırarak hücum işaretimi verdim ”

İşaretin verilmesi üzerine süngü takıp hazır halde bekleyen Mehmetçik ok gibi siperlerinden fırlayarak karşı siperlere daldılar Conkbayırı sırtlarında olan Yeni Zelanda askerlerinin iki taburluk kuvvetinden kurtulabilenler, yamaçtan aşağıya doğru düzensiz bir şekilde geri çekildiler 

Yine bu anı bizlere Albay Mustafa Kemal (Atatürk) şu şekilde anlatır: “Bütün askerler, subaylar, artık her şeyi unutmuşlar, bakışlarını, kalplerini, verilecek işarete yöneltmiş bulunuyorlardı Süngüleri ve bir ayakları ileri uzatılmış olan askerlerimiz ve onların önünde tabancaları, kılıçları ellerinde subaylarımız, kırbacımın aşağı inmesiyle demirden bir kitle halinde aslanca bir saldırıyla ileri atıldılar Bir saniye sonra düşman siperleri içinde gökyüzüne yükselen bir sesten başka bir şey işitilmiyordu: Allah, Allah, Allah! ”

Ön siperlerde bulunan düşman askerleri bu seri saldırının üzerine silahına davranamadı ve kısa sürede imha edildi Sağ kanattan ise 23 Alay askerleri, geriye çekilen Yeni Zelanda ve İngiliz askerlerini takibe aldı Ağıldere kesimine saldıran Türk askerleri ile Tuğgeneral Boldwin komutasındaki dört taburluk bir kuvvet saat 10 00’da şiddetli bir çarpışmaya tutuştu Bu saldırı sonucu General Boldwin ve Kurmay Başkanı da hayatını kaybetti Ağıldere kesimi nihayetinde Türk tarafının eline geçmişti

Muharebe şiddetini sürdürürken, Çanakkale Muharebesi sonucunda Türk milletinin gönlüne taht kuracak olan Mustafa Kemal ise ölümün eşiğinden dönecekti Yaşanan olayı 64 Alay Komutanı olan Yarbay Servet bize şu şekilde anlatır: “Süngü hücumu sırasında Conkbayırı tepesinde Mustafa Kemal’in yanındaydım Düşmanın şiddetli topçu ateşi başladıktan sonra elini birden göğsüne götürdüğünü gördüm Heyecanımı sezen o metin asker, parmağını ağzına götürerek ve başını kaşlarını yukarıya kaldırarak bana sessiz olmamı işaret etti ” Mustafa Kemal’in göğsüne isabet eden şarapnel, O’nun göğsünde bulunan saatine çarpmıştı Saat parçalanmıştı ve göğsünde küçük bir morluk oluşmuştu İşte bu saat Mustafa Kemal’i Türk milletine bahşetmiştir 

Taarruz saat 12 15’te Mustafa Kemal tarafından durdurulur Akşama doğru Mustafa Kemal Kurmay Başkanı ile birlikte 5 Ordu Komutanı Liman Von Sanders’in yanına giderek saldırı hakkında bilgi verir Muharebe esnasında göğsüne bir şarapnel parçasının çarptığını ve şarapnelin saatine isabet ettiğini söyler Saati ise o günkü başarının hatırası olarak Liman Von Sanders’e hediye eder Liman Paşa ise Mustafa Kemal’e kendi altın saatini hediye eder 

10 Ağustos 1915 günü yapılan Conkbayırı Türk saldırısı, düşman askerlerinin Conkbayırı’nı ele geçirme ümidini kursağında bırakmıştır Ayrıca Mustafa Kemal’in dahi bir komutan olduğunu bizlere tekrardan göstermiştir 

Kazandığımız An Bu Andır

(Atatürk’ün Çanakkale Savaşı anıları içerisinden önemli bir savaş taktiği ile ilgili anısı) 

Albay Mustafa Kemal anlatıyor: 

“…Düşmanın karaya çıkmış piyadesinin henüz oradan uzak olduğunu anladım Efrat (erat) o müşkül araziyi bilâ tevakkuf kat’etmek (hiç durmadan geçmek) yüzünden yorulmuş ve yürüyüş umku (derinliği) pek ziyade derinleşmişti Alay ve batarya kumandanına efradı tamamen toplayıp küçük bir istirahat vermelerini söyledim Denizden mestur (örtülü) olarak on dakika kadar tevakkuf edecekler, sonra beni takip edeceklerdi Ben de, orada bir Aptalgeçidi vardır, o Aptalgeçidi’nden Conkbayırı’na gidecektim Yanımda yaverim, emir zabitim ve sertabip ile oralarda tekrar bulduğumuz fırka cebel topçu tabur kumandanı olduğu halde evvelâ atlı olarak yürümeye teşebbüs ettik, fakat arazi müsait değildi Hayvanları bıraktık, yaya olarak Conkbayırı’na vardık 

Şimdi burada tesadüf ettiğimiz sahne en enteresan bir sahnedir Ve vakanın en mühim ânı bence budur 

Bu esnada Conkbayırı’nın cenubundaki (güneyindeki) 261 rakımlı tepeden sahilin tarassut ve teminine memuren (gözetleme ve korunması göreviyle) orada bulunan bir müfreze efradının Conkbayırı’na doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm Bizzat bu efradın önüne çıkarak:
- Niçin kaçıyorsunuz? dedim 
- Efendim düşman! dediler 
- Nerede?
- İşte! diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler 

Filhakika düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve kemal-i serbesti ile (tamamen serbest olarak) ileriye doğru yürüyordu Şimdi vaziyeti düşünün: Ben kuvvetlerimi bırakmışım, efrat on dakika istirahat etsin diye Düşman da bu tepeye gelmiş Demek ki, düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman, benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek fena vaziyette duçar olacaktı (düşecekti) O zaman artık bunu bilmiyorum, bir muhakeme-i mantıkiye (mantıki durum tartışması) midir, yoksa şevki tabiî (içgüdü) ile midir, bilmiyorum; kaçan efrada:

- Düşmandan kaçılmaz, dedim 
- Cephanemiz kalmadı, dediler 
- Cephaneniz yoksa, süngünüz var, dedim 

Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım, yere yatırdım Aynı zamanda Conkbayırı’na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile cebel bataryasının yetişebilen efradının marş marşla benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir zabitini geriye saldırdım Bu efrat süngü takıp yere yatınca düşman efradı da yere yattı Kazandığımız an bu andır ”
 

Atatürk’ün Çanakkale’deki “Ben Size Ölmeyi Emrediyorum” Anısı -

Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zamanda yerimizi başka kuvvetler alabilir. 18 Mart 1915’te düşman donanması başarısızlığa uğramıştı. Bunun üzerine karadan taarruz başlatmak amacıyla, düşman kuvvetleri Çanakkale Boğazı dışındaki adalarda yığınak yapmaya başladılar. Bu haber alındıktan sonra Çanakkale bölgesinde beşinci ordu kuruldu. 25 Nisan 1915’te düşman, Arıburnu ve Seddülbahir bölgesine çıkarma yaptı. Düşman kuvvetleri Türk gözetleme taburunu püskürterek sonradan Kemalyeri adı verilen yere kadar ilerledi. Burada 27. Türk Alayı ile karşılaştı. Düşman çıkarmasını haber alan Mustafa Kemal, ordudan emir almayı beklemeden kuvvetlerini harekete geçirdi. Birliklerine kendisi yol bularak Kocaçimen tepesine ulaştı. Askerlerine orada kısa bir dinlenme molası verdi. Kendisi de yanındakilerle yaya olarak Conkbayırı’ na geldi. Orada cephaneleri bittiği için çekilen ve düşman tarafından kovalanan bir gözetleme bölüğüne rastladı.

Bundan sonrasını Mustafa Kemal şöyle aktarmaktadır.
- Niçin kaçıyorsunuz? dedim.
- Efendim düşman…
- Nerede düşman?
- İşte… diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
Gerçekten de düşman bana, benim askerlerimden de yakın. Düşman bulunduğum
yere gelse kuvvetlerim pek kötü duruma düşecek. O zaman bir mantıkla mıdır, yoksa
bir iç güdü ile mi, bilmiyorum, kaçan erlere:
- Düşmandan kaçılmaz, dedim.
- Cephanemiz kalmadı, dediler.
- Cephanemiz yoksa süngümüz var, dedim ve bağırarak:
- Süngü tak, dedim. Yere yatırdım. Erler yere yatınca düşman da yere yattı.
Kazandığım an, bu andır. Düşman ne yapacağına karar verinceye kadar 57. Alay da
Conkbayırı’ na yetişti.
Daha sonra 19. Tümenin öteki alaylarını da emrine alan Mustafa Kemal, düşmana
karşı daha etkili bir taarruz başlattı. Kocaçimen platosunun düşmanın eline geçmesi
önlendi ve Çanakkale savunmasının temeli atıldı.
Mustafa Kemal, o gün Arıburnu kuvvetleri komutanı olarak verdiği emirde şöyle
diyordu:

- Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar
geçecek zamanda yerimizi başka kuvvetler alabilir. Mustafa Kemal, bu savaşlarda, durumu çabuk kavramak ve çabuk karar vermek, sorumluluktan çekinmemek gibi davranışlarıyla kendisinde büyük komutanlık nitelikleri olduğunu meydana çıkarmıştır.

Kaynak: F. Rıfkı ATAY (Çankaya, İstanbul, 1984, s.87-88)